HANBELI MEZHEBI (IMAM-I HANBEL)


Mezhebin kurucusu Imam-i Hanbel'dir. Hicri (164)'de Bagdat'da dogdu. Imam-i Hanbel ibadet ve muamelat konularinda iki ayri usül benimsedi. Ibadet konularinda ayet ve hadislere çok siki sarilmakla birlikte muamelatta (günlük yasanti) bir seyin haram olduguna dair ayet ve hadislerde delil yoksa o mubahtir prensibine sarilarak daha serbest bir anlayis gelistirdi. Mezheb genellikle Hicaz, Filistin, Misir gibi ülkelerde yaygindir.

Imam-i HANBEL
Velîlerin büyüklerinden ve Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanbelî mezhebinin imâmi. Künyesi, Ebû Abdullah'tir. 780 (H.164) senesinde Bagdat'ta dogdu. AslenBasralidir. Babasinin ismi Muhammed bin Hanbel'dir. Dedesi Hanbel bin Helâl, Basra'danHorasan'a yerlesmis ve Emevî Devletinde Serahs sehri vâliligi yapmistir. Babasiasker (subay)idi. Ahmed bin Hanbel'in âilesi, annesi ona hâmile iken, Merv'den Bagdat'agöçmüs ve o Bagdât'ta dogmustur. Soy îtibâriyle, anne ve babasi tarafindan Arap asillidir.Nesebi, Islâmiyetten önce ve sonra Araplar arasinda meshûr bir kabîle olan Seyban kabîlesinedayanir. Bu kabîle Adnan kabîlesinden gelen Rebîa'nin bir kolu olup, Nizar kabîlesindePeygamber efendimizin soyu ile birlesir.Ahmed bin Hanbel'in babasi, daha o çok küçük yasta iken, vefât etti. Otuz yasinda vefât eden babasindan, önemli bir mîrâs da kalmadi. Onun yetismesi ile annesi ilgilendi. Küçük yasta, ilim tahsiline basladi. Bu sirada Bagdat önemli bir ilim merkeziydi. Burada hadîs ve kirâat âlimleri, tasavvufta yetismis büyük zâtlar ile diger ilimlerde yetismis kiymetli âlimler bulunuyordu. Önce Kur'ân-i kerîmi ezberledi. Bundan sonra lügat, hadîs, fikih, Sahâbî ve Tâbiîn rivâyetlerini ögrendi.Ahmed bin Hanbel, emsâli arasinda ciddiyeti, takvâsi, sabri, metânet ve tahammülü ile meshûr oldu. Bu hâli, henüz 15-16 yaslarinda iken temas kurdugu âlimlerin dikkatini çekti. Heysem bin Cemil onun hakkinda, daha o sirada söyle dedi:"Bu çocuk yasarsa, zamânindakilerin ilimde hucceti, rehberi olacaktir.Henüz 15 yaslarinda Imâm-i A'zâmin talebesi olan Ebû Yûsuf'tan fikih vehadîs dersi aldi. Bundan sonra da üç sene Huseym'in derslerine devâm ederek ondan hadîsiserîf dinledi. Bundan baska Bagdat'ta bulunan meshûr âlimlerden de ders aldi.7 yil Bagdat'ta ilim ögrenen Ahmed bin Hanbel daha sonra ilim tahsili için seyahatlere basladi. Önce Basra'ya, bir yil sonra da, Hicaz'a gitti. Böylece Kûfe, Basra, Mekke-i mükerreme, Medîne-i münevvere, Sam ve el-Cezîre'ye giderek hadîs ilmini ögrendi. Hadîs râvilerini bizzât görerek, onlardan hadîs-i serîf dinledi. Basra ve Hicaz'a beser defâ seyahat yapti. Hicaz'a yaptigi ilk seyâhatinde, fikih ilminde hocasi olan, Imâm-i Sâfiî ile görüstü. Bu görüsme Mekke'de Mescid-i Harâm'da oldu. Ikinci defa ise, Bagdat'ta bulustular.Ahmed bin Hanbel, ilk hac seferini 830 senesinde yapti. Daha sonra birkaç defâ daha hacca gitti. Bu hac seferlerinden birinde yolunu sasirdi. Yolda yasli bir köylü gördü. Gidip ona yolu sordu. Köylü gür bir sesle; "Ey Ahmed! Sen kim oluyorsun ki, Allahü teâlânin evine (Beytullah'a) gidiyorsun! Allahü teâlâ oraya gitmene râzi olmayinca, elbette ki yolunu sasirirsin!" dedi. Bunun üzerine Ahmed bin Hanbel; "Ya Rabbî! Senin köselerde, kenarlarda sakladigin, halkin gözünden örttügün böyle kullarin da varmis." deyince o zât; "Ne zannediyorsun Ahmed, ne zannediyorsun? Allahü teâlânin öyle kullari vardir ki, eger Allahü teâlâdan isteseler, bütün gökler ve yerler onun hürmetine altin olur." dedi. O anda toprak ve daglar altin oldu. Ahmed bin Hanbel kendinden geçerek düstü. Daha sonra o zâtin göstermesi ile yolunu buldu.
Hac seferlerinden birinde, hac yaptiktan sonra bir müddet, mücâvir olarak Mekke'de kaldi. Bu zaman zarfinda hadîs-i serîf ögrenme faâliyetlerini sürdürdü. Sonra Yemen'in San'a sehrinde bulunan meshûr hadîs âlimi Abdürrezzâk bin Hemmam'dan hadîs-i serîf ögrenmek için San'a'ya gitti. Ilim ögrenmek için çiktigi bu yolculukta çok sikinti çekti. Yolda yiyecegi bitti. Parasi da olmadigi için, San'a sehrine varincaya kadar, nakliyecilerin yaninda ücretle hamallik yapti. Ticâret ve kazanç için elverisli olmayan San'a'da iki sene kalip, sikintilara katlandi. Abdürrezzâk bin Hemmam'dan hadîs-i serîf dinledi. Böylece Imâm-i Zührî ve Ibn-i Müseyyib yoluyla rivâyet edilen, birçok hadîs-i serîfi isitip ögrendi.
Ahmed bin Hanbel, ilim ögrenmek için pekçok Islâm beldesini dolasti ve bu ugurda pekçok mesakkate katlandi. Kitap çantalarini sirtinda tasirdi. Bir seferinde onu taniyan biri, ezberledigi hadîs-i serîfin ve yazdigi notlarinin çoklugunu görerek; "Bir Kûfe'ye, bir Basra'ya gidiyorsun! Ne zamana kadar böyle devam edeceksin?" deyince, Ahmed bin Hanbel hazretleri "Hokka ve kalem ile mezara kadar..." diyerek cevap verdi.
Ahmed bin Hanbel'in kuvvetli hâfizasinin yaninda dikkati çeken bir vasfi da, isittigi bütün hadîs-i serîfleri yazmaya çok önem vermesiydi. Yasadigi devir, ilmin tedvin edilip toplandigi ve kisimlara ayrilip, yazildigi bir devirdi. Fikih ve lügat ilmi derlenmis, hadîs ilmi derlenmekte, yazilan hadîs-i serîfler toplanmakta idi.
Ahmed bin Hanbel, böyle bir zamanda din ilimlerini ögrenip, bilhassa tefsîr, hadîs ve fikih ilimlerinde yüksek seviyeye ulasti. Daha sonra Bagdat'a döndü ve ilmini yayip, insanlara çok faydali oldu.
Ahmed bin Hanbel hazretleri, ders ve fetvâ verme isine, kirk yasinda basladi. Bundan sonra hadîs rivâyetinde ve fetvâda basvurulan önemli bir kaynak oldu.
Iki çesit ders halkasi (meclisi) vardi. Biri, talebelerine verdigi muntazam dersler, digeri, hem talebelerinin, hem de halktan isteyenlerin katildigi derslerdi. Onun ilim meclisine pekçok kimse katilirdi. Bâzi rivayetlere göre, dersini dinleyenlerin sayisi bes bini bulmustur. Ahmed bin Hanbel'den ders alip, ilim ögrenen talebenin çoklugu, ondan hadîs-i serîf rivâyet edenlerin ve fikhî meseleler nakledenlerin çok sayida olmasindan da anlasilmaktadir. Onun meclisine gelip, derslerini dinleyenlerin bir kismi, sâdece ondaki üstün hâllere ve yüksek ahlâka hayran kaldiklarindan sohbetine katildilar. Böylece bir kismi hem ilmini hem ahlâkini alirken, bir kismi da onun yasayasina göre yasamak, onu tanimak, ahlâk ve edeb husûsunda yaptigi vâz ve nasihatten istifâde etmek için huzûruna geldiler.
Ahmed bin Hanbel'in meclisinde, derslerinde vekar, ciddiyet, tevâzu ve gönül huzûru hâkimdi. Dinleyenlere ve katilanlara saâdet vesilesi olan derslerini, ikindiden sonra Bagdat'ta büyük bir mescidde verirdi.
Ders meclisine dâimâ kitaplariyla, yazip kaydettikleri ile çikardi. Çok kuvvetli bir hâfizaya sâhip olmasina ragmen, hadîs-i serîf rivayet ederken, yine de yazdiklarina bakardi. Kitabindan okur, talebelere yazdirirdi. Derslerinde hadîs-i serîf rivâyetinden baska, bir de fikhî meseleler hakkinda verdigi cevaplar yer almaktaydi. Ondan ders alip, ilimde yetisenlerin sayisi 900 civarindadir.
Ahmed bin Hanbel rahmetullahi aleyh mezheb sâhibi bir âlimdir. Mezhebi, Islamiyette Ehl-i sünnet îtikâdi üzere olan dört hak mezhebden biri olup, ismine nisbetle Hanbelî mezhebi denir. Daha çok Sam, Bagdat ve Misir'da yayilmistir. Dört hak mezheb, müslümanlar için rahmet ve kolayliktir. Nitekim Peygamber efendimiz; "Ümmetimin (müctehidlerinin) mezheplere ayrilmasi rahmettir." buyurmustur.
Allahü teâlâya olan bagliligi sebebiyle son derece tevâzu sâhibiydi. Insanlara yardim etmeyi severdi. Herkesin derdine derman olmaya çalisirdi. Yoksullari korurdu. Son derece halîm selîm, yumusak huyluydu. Aceleci degildi. Çok alçak gönüllüydü. Agir basli ve vakarliydi. Câmiye gittigi zaman ön safa geçmeye çalismazdi. Mecliste nerede yer bulursa oraya otururdu.
Ahmed bin Hanbel çok ibâdet ederdi. Her gece Kur'ân-i kerîmin yedide birini okur, her yedi günde bir hatmederdi. Yatsi namazini kilinca biraz istirahat eder, sonra kalkip sabaha kadar ibâdet ve tâatla mesgûl olurdu. Gece namazini hiç birakmazdi. Halka dâimâ kolaylik yollarini gösterir, agir vazîfeleri yüklemezdi. Aciktigi zaman bir sey bulamazsa, kimseden yiyecek istemez ve rahatsiz etmezdi. Çogu zaman ekmegine sirke katik olurdu. Yolda yürürken, hizli adimlarla yürürdü. Onu daha çok, mescidde, cenâze namazinda ve hasta ziyâretinde görürlerdi. Giydigi elbiseyi en ucuz kumastan yaptirirdi. Çok kere az sey yer; "Ölecek kimse için bunlar çok bile." derdi.
Allahü teâlâdan korkmasi, verâ ve takvâsi çoktu. Fakir bir hayat yasadi. Haram süphesi olan seyi reddederdi. Haram mala sâhib olmaktansa, onu almamayi tercih ederdi. Borç karsiligi bir mali alacakliya rehin birakti. Parayi bulunca alacakliya gidip borcunu verdi. Rehin biraktigi mali alacagi zaman alacakli olan iki mal gösterip, rehin biraktiginin hangisi oldugunu kesin bilmediginden; "Bunlardan birini seç, ikisi de ayni." dedi. Fakat Ahmed bin Hanbel rehin biraktigi malin hangisi oldugunu bilemedigi için kendi mali yerine baskasinin malini almis olurum korkusu ile ikisini de birakti, almadi. Baskasinin hakki geçer diye kendi hakkindan vazgeçti.
Ahmed bin Hanbel, Peygamber efendimizin sünnetine son derece bagliydi; "Hiç bir hadîs-i serîf yazmadim ki, onunla amel etmeyeyim." buyururdu.
Ahmed bin Hanbel talebeligi sirasinda bir grup kimseyle bir su kenarinda bulunuyordu. Onlar soyunup, suya girdiler. Ahmed bin Hanbel ise, Peygamber efendimizin su hadîs-i serîfine uyarak soyunmadi: "Kim Allah'a ve âhiret gününe îmân ediyorsa, hamama (avret yerlerini örtmeden) girmesin." O gece rüyâsinda bir kimse ona; "Ey Ahmed! Sana müjdeler olsun! Zîrâ Allahü teâlâ, Resûlullah'in sünnetine uydugun için seni bagisladi. Seni imâm kildi. Insanlar sana tâbi olurlar." dedi. "Siz kimsiniz?" diye sorunca o zât; "Cebrâil'im." cevâbini verdi.
Ehl-i sünnet îtikâdindan aslâ tâviz vermezdi. Bagdat'ta Mu'tezile firkasi mensuplari;"Kur'ân-i kerîm mahlûktur." diyerek, bu yanlis îtikâdlarina Abbâsî halîfesi Me'mûn'u da inandirdilar. Bunu kabûl etmesi için, Ahmed bin Hanbel hazretlerini de zorlayip, Me'mûn vâsitasiyla bu hususta baski ve iskence yaptilar ve 28 ay hapsettiler. Bütün bunlara ragmen O; "Kur'ân-i kerîm, Allahü teâlânin kelâmidir. Mahlûk degildir." dedi. Bu sirada kendisine Imâm-i Sâfiî Misir'dan mektup göndermisti. Okuyunca agladi. Sebebi sorulunca; "Rüyâsinda Resûlullah efendimizi görmüs, Ahmed bin Hanbel'e mektup ile benden selâm yaz ve de ki, Kur'ân-i kerîmin mahlûk olup olmadigi kendisinden sorulacak. Cevâb vermesin buyurmus." dedi.
Bir gün Ahmed bin Hanbel hazretleri bir cemâatle berâber oturuyordu. Içeriye bir zât girip; "Ahmed bin Hanbel kimdir?" dedi. Orada bulunanlar susup bekledi. "Ahmed bin Hanbel benim, ne istiyorsun?" dedi. Gelen zât söyle anlatti:
Dört yüz fersah uzaktan geliyorum. Cumâ gecesi uyumustum. Rüyâmda biri gelip bana; "Ahmed bin Hanbel'i biliyor musun?" dedi. "Hayir tanimiyorum." dedim. "Bagdat'a git, onu sor ve bulunca, Hizir aleyhisselâm sana selâm söyledi de. Semâvâttaki, gökteki melekler ondan râzidir. Çünkü o, nefsine aslâ uymadi, Allahü teâlâya itâat husûsunda çok sabirli davrandi." dedi.
Ahmed bin Hanbel; "Mâsâallah, lâ havle velâ kuvvete illâ billah." dedi. Sonra o zâta; "Baska bir söyleyecegin ve ihtiyâcin var mi?" dedi. "Hayir sâdece bunun için geldim." dedi ve o gün Bagdat'tan ayrildi.
Bir kere hadîs âlimleri, Ebû Âsim Dahhak ibni Mahled'in meclisinde toplanmisti. Onlara; "Fikih ögrenmek istemez misiniz? Halbuki aramizda fikih âlimi yok." dedi. Onlar; "Aramizda bir kisi var." dediler. "Kimdir o?" dedi. "Birazdan gelir." dediler. Biraz sonra Ahmed bin Hanbel karsidan göründü. "Karsilayalim." dedi. Oradakiler; "O böyle seyden hoslanmaz." dediler. Gelince, Ebû Âsim onu yanina oturtup, fikhî meseleler sormaya basladi. Bir suâl sordu ve cevap aldi. Sormaya devâm ederek, birkaç kere sorup cevap aldi. Sonra da; "Bu deryâ gibi bir âlimdir." dedi.
Ahmed bin Hanbel'in, yevmiye ile çalisan bir isçisi vardi. Aksam talebesine; "Bu isçiye ücretinden fazla ver." dedi. Talebe, ücretinden fazla para verdi. Isçi almadi ve gitti. Hazret-i Imâm; "Arkasindan yetis, simdi alir." dedi. Dedigi gibi, isçi parayi aldi. Hazret-i Imâm'a sebebi suâl edildiginde buyurdu ki: "O zaman böyle bir sey aklindan geçiyordu... Simdi ise bu düsünce onda yok oldu. Almasi tevekkülünü bozmayacagi için aldi." Tevekkül nedir diye suâl ettiler: "Rizkin Allahü teâlâdan olduguna inanmaktir." buyurdu.
Zamânin meshûr bir falcisi vardi. Fal baktirmak istiyenler her taraftan gelir kendisini bulurlardi. Bu sahis falciligi meslek hâline getirmisti. Bir ara hastalandi. Yirmi sene iyilesemedi. Biri ziyâretine gelmisti. Hâlini görünce; "Senin iyilesmenin tek yolu var, o da zamânimizin en büyük âlimlerinden ve evliyâsindan biri olan Ahmed bin Hanbel hazretlerinin duâ etmesidir." dedi. Bu falci da annesini gönderip, duâ etmesini istedi. Annesi Ahmed bin Hanbel'in huzûruna varinca; "Oglum yirmi senedir hasta yatiyor. Iyilesmesi için sizden duâ istemeye geldim." deyince; "Herkes iyilesmek için ogluna gelirdi. Senin oglun da, her seyi bildigini zannederdi. Kendi hastaligini tedâvî etmeyip de, seni bana mi gönderdi?" buyurdu. Kadinin defalarca isrâri karsisinda dayanamayip, falciligi birakmasi sartiyla, duâ edecegini söyledi. Hazret-i Imâmin bu sözü üzerine falciligi birakti. Tövbe istigfâr etti ve sihhate kavustu.
Bir gencin, felç olmus, hasta bir annesi vardi. Bir gün ogluna; "Ey oglum! Eger benim rizâmi almak, beni sevindirmek istersen, Imâm-i Ahmed'in huzûruna git ve sihhate kavusmam için bana duâ etmesini söyle. Belki Allahü teâlâ beni bu hâle getiren bu hastaliktan kurtarir." dedi. Genç, Imâm-i Ahmed'in kapisina geldi ve seslendi. Içerden bir ses; "Kimsin?" dedi. Cevâbinda; "Size muhtâcim, hasta bir annem var, sizden duâ istiyor." dedi. Imâm çok üzüldü. Kendi kendine; "Beni nereden biliyor?" dedi. Sonra kalkti, abdest aldi, namaza durdu. Imâmin hizmetçisi o gence; "Sen geri dön, Imâm duâ ediyor." dedi. Genç geri döndü, evin kapisina geldigi zaman, annesi Allahü teâlânin izniyle tam sihhate kavusmus olarak kalkti ve oglunu kapida karsiladi.
Hazret-i Imâm, Abdullah bin Mübârek hazretlerinin gelmesini ve onunla görüsmeyi çok arzu ediyordu. Nihâyet bir gün oglu; "Babacigim! Abdullah bin Mübârek geldi, kapidadir, sizi görmek istiyor." dedi. Imâm-i Ahmed; "Içeri alma!" dedi. Oglu; "Babacagim, bunda ne hikmet vardir ki, senelerdir onu görmek arzusu ile yaniyordun, bugün bu saâdet, bu nîmet kapiniza geldi de içeri almiyorsunuz?" dedi. Ahmed bin Hanbel; "Evet, söyledigin gibidir. Ama korkarim ki, onu gördükten sonra ayriligina dayanamam. Onun kokusu için bir ömür harcadim. Onu ayrilmak olmayan yerde görmek isterim." dedi.
Ahmed bin Hanbel sik sik talebesine buyururdu ki
:"Ilim, insanlara, ekmek ve su kadar lâzimdir. Ilim, rivâyet, kuru mâlûmât ve bilgi çoklugu degildir. Ilim, faydali olan ve kendisiyle amel edilen seydir."
"Kulun kalbini islâh etmesi, düzeltmesi için, iyilerle berâber olmasi kadar faydali bir sey yoktur. Yine kulun fasiklarla berâber olup, onlarin islerine dikkat ve nazar etmesi kadar zararli bir sey yoktur.""Günahlar îmâni zayiflatir."
"Yemegi, din kardesleriyle sürûr içinde, fakirlerle ikrâm ve cömertlikle, diger insanlarla da mürüvvet içinde yemek lâzimdir."
"Her sey için kerem vardir. Kalbin keremi Haliktan râzi olmak, kadere rizâ göstermektir."
"Sizde olmayan meziyetlerle sizi metheden kimsenin, sizde olmayan kötülüklerle de bir gün kötüleyecegini unutmayiniz."
"Istediklerini vermediginiz zaman kizan, kirilan veya küsen arkadas, gerçek arkadas degildir."
"Kibir tasiyan kafada, akila rastlayamazsiniz."
"Insanlarin ahmak sinifi, kendilerinin medh edilmesinden hoslananlaridir."
"Tevekkül, her seyi Allah'tan bilmek ve rizki O'nun verdigine inanmaktir."
"Tevekkül, bütün islerinde Allahü teâlâya teslim olmak, basa gelen her seyi O'ndan bilip katlanabilmektir."
"Insana az bir mal yetisir. Çok mal ise kâfi gelmez."
"Bir kimse, sadik bir arkadasini kaybederse, kendisi için zillettir."
"Hüsn-i zanni olanin hayati hos geçer."
"Yalan söylemek, emniyeti giderir."
"Meziyet, fazîlet, ilim ve irfân tamamligi iledir."
"Ayiplardan uzak arkadas arayanlar, arkadassiz kalir."
855 (H.241) senesi Cumâ günü vefât etti. Vefât haberi, bütün Bagdat halkini aglatti. Cenâze namazini kilmak üzere çevreden gelenlerle birlikte, binlerce insan toplanmisti. Bagdatlilar evlerinin kapisini açip; "Cenâze namazi için abdest almak isteyen gelsin." diye bagirdilar. Cenâze namazi kilininca, kuslar tabutu üzerinde uçusup, kendilerini tabuta vurdular. Cenâze namazinda yüz bine yakin kisi bulundu. O gün yâhûdî ve hiristiyanlardan pekçok kimse, bu hâdiseyi görerek müslüman oldu. Aglayip, bagirarak; "Lâ ilâhe illallah." dediler.
Vefâtindan sonra Muhammed ibni Huseyme hazret-i Imâm'i rüyâsinda gördü. "Nereye gidiyorsun?" dedi. "Cennet'e." dedi. "Allahü teâlâ sana ne muâmele etti?" diye sorunca, cevâbinda; "Allahü teâlâ beni magfiret etti. Basima taç giydirdi ve; "Ey Ahmed! Kur'ân-i kerîme mahlûk demedigin için, bu nîmetleri sana verdim." buyurdu." dedi.
Ahmed bin Hanbel'in vefât haberini Iskenderiye'de iken duyan Muhammed bin Huzeyme, çok üzülmüstü. Rüyâsinda Ahmed bin Hanbel'in salina salina yürüdügünü görüp kendisine; "Ey Imâm! Bu böyle ne biçim yürüyüs?" dedi. O da; "Dünyâda Allahü teâlânin dînine hizmet edenlerin, Cennet'teki yürüyüsleri böyledir." buyurdu. O; "Allahü teâlâ sana nasil muâmele etti?" diye sual etti. Imâm hazretleri; "Allahü teâlâ beni affetti, basima bir taç, ayagima altindan iki ayakkabi giydirdi ve; "Ey Ahmed! Kur'ân-i kerîm benim kelâmimdir, diye inandigin için, bu iltifâtlara kavustun. Ey Imâm! Süfyân-i Sevrî'den sana ulasan duâlar var, onlarla dünyâda duâ ettigin gibi, simdi de duâ et." dedi. Bu emir üzerine; "Ey âlemlerin Rabbi olan Allah'im! Bizleri af ve magfiret eyle. Bizlere suâl sorma." diye duâ ettim. Bu duâdan sonra; "Ey Ahmed! Iste Cennet, gir oraya buyurdu ve ben de Cennet'e girdim." dedi.
Ahmed bin Hanbel'in pek çok eseri vardir. Bunlardan bâzilari sunlardir:
1) Müsned; 30 bin hadîs-i serîfi içine almistir. Matbûdur. 2) Kitâb-üs-Sünne. 3) Kitâb-üz-Zühd: Matbûdur. 4) Kitâb-üs-Salât. 5) Kitâb-ül-Vera' ve'l-Îmân. 6) Kitâb-ür-Reddi ale'l- Cehmiyye ve'z-Zenâdika: Matbûdur. 7) Kitâb-ül-Esribe: Matbûdur. 8) Kitâb-ül-Mesâil. 9) Cüz-fi Usûl-üs-Sünne. 10) Fadâil-üs-Sahâbe: 2 cilt hâlinde matbûdur. 11) Er-Reddü A'lâ men-Tenâkua fi'l-Kur'ân. 12) Et-Tefsir. 13) En-Nâsih ve'l-Mensûh. 14) Et-Târih. 15) Hadîsu Su'be. 16) Mukaddem ve'l-Muahhar fi'l-Kur'ân. 17) Vücûbât-ül-Kur'ân. 18) Menâsik-ül-Kebîr ve's-Sagîr. 19) El-Cerhu ve't-Ta'dîl. 20) Kitâb'ül-ilel ve Ma'rifet-ür-Ricâl: Matbûdur.
HAYIR OLMAZ!
Ahmed bin Hanbel vefât ederken eliyle isâret edip; "Hayir olmaz!" dedi. Oglu; "Babacigim bu ne hâldir?" diye sorunca; "Su an tehlike zamânidir, duâ ediniz. Seytan felâket topragini basima saçmak istiyor. Ey Ahmed! Benim elimde can ver, diyor. Ben de; "Hayir olmaz! Hayir olmaz!" diyorum. Bir nefes kalincaya kadar tehlike vardir. Seytanin aldatmasindan emîn olmak yoktur." buyurdu.
SORULAR
Ahmed ibni Hanbel'e; "Her gün sabahtan aksama kadar câmide ibâdet edip, Allahü teâlâ benim rizkimi nereden olsa gönderir, diyen bir kimse nasil bir adamdir?" diye soruldugunda; "Bu kimse câhildir. Islâmiyetten haberi yoktur. Çünkü, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Allahü teâlâ benim rizkimi süngümün ucuna koymustur." Yâni rizkim cihâd ile gelmektedir." buyurdu.
Ihlâs nedir? sorusuna; "Amellerin âfetlerinden kurtulmaktir." Tevekkül nedir? sorusuna; "Rizkin Allahü teâlâdan olduguna inanmaktir." cevâbini verdi.
Zühd nedir? sorusuna;"Zühd üç türlüdür; câhilin zühdü, haramlari terk etmektir. Âlimlerin zühdü, helal olanlarin fazlasindan sakinmaktir. Âriflerin zühdü, Allahü teâlâyi unutturan seyleri terk etmektir." buyurdu.
Ebû Hafs Ömer bin Sâlih Tarsûsî isimli velî bir zât, Ahmed bin Hanbel'e; "Kalbler ne ile yumusar?" diye sordu. Basini egip biraz düsündükten sonra; "Evlâdim! Helâl yemekle yumusar." buyurdu.
Ahmed bin Hanbel hazretlerine bir gün; "Tevekkül nedir?" diye sordular. "Insanlardan istemeyi ve onlara yalvarmayi terk etmektir." buyurdu.Kaynak : Evliyalar ansiklopedisi