TASAVVUF

 

Kalbinde İman, İhlas ve İlahi muhabbet olmayan herkes,derece derece hastadır.Her bir insanın hastalığıda farklıdır...

      Bizim ilaç dediğimiz şifa bildiğimiz tasavvuf,dinimizde"ihsan"ve"ihlas"la anlatılan mana ile aynı şeydir.

     İhsan Efendimiz(a.s.)tarif buyurduğu gibi;Allah'u Teala'yı görüyormuş gibi ibadet etmek;Zat-ı Bari tarafımızca görülmese bile,onun bizi gördüğünü yakinen bilmektir.(Buhari,Müslim)Bu hal,çok ciddi bir terbiyeden sonra elde edilecek bir devlettir.İhlas,kalbin Allah muhabbetiyle kaplanması ve insanın her işinde Yüce Rabbinin rızasını aramasıdır.İhlas,safi kalplere ikram edilen ilahi bir hediyedir.

      İşte her kalbin derdini dindirecek bu ilaç,muhabbetullahtır.Allah muhabbetinin her kalpte ayrı tadı vardır,her gönülde değişik bir tecellisi vardır.Bütün kalpler,bu muhabbeti bir derece tadacak kabiliyettedir.Yani her insan,ister ve yolunca giderse ihsan sahibi olabilir.İhsanı ele geçirip,sırf Allah için kulluk yapabilir.

      Tasavvuf,Kur'an ve Sünnette istenen takva hayatı ve ihsan hali olduğu için,biz kelimeye değil,manaya baktık ve "onu Allah gönderdi;önce Peygamberler tatbik etti,sonra bize emretti"ifadesini kulladık.

      Şimdi ana sermayesinin muhabbetullah ve ihlas olan olan tasavvufun,erkek-kadın,alim-cahil,amir-memur herkese nasıl ilaç olduğunu ve bütün insanların ona muhtaç bulunduğunu kısaca arz etmeğe çalışalım.

      DERDiMiZ NEDiR ?

       Şunu kabul edelim ki;insan kendi başına olgunlaşamaz.Tek başına ve bakımsız büyüyen ağacın meyvesi tatlı olmaz.Bahçıvan elinde yetişmeyen gül,başa konmaz.Sarrafın işlemediği altın boyuna takılmaz.                Nefsiyle iş yapanlar,aklının kendisine yettiğini sanırlar.istişareden kaçanlar,kontrol edilmekten korkanlar,tenkitten sılılanlar,cemaat halinden ve disiplininden bıkanlar ham kalırlar;verimsiz ve sevimsiz olurlar.Mesleği ve cinsiyeti ne olursa olsun,akılı olup buluğa eren her insandan Allah'u Teala ihlasla kulluk istiyor.Bu farzdır(Beyyine/5).Kalbinde iman,ihlas ve ilahi muhabbet olmayan herkes,derece derece hastadır.Her insanın hastalığıda farklıdır.Biraz okumuşun kibri kalbini tıkar;cahilin cehaleti kendisini maskara yapar.Abidin benliği ibadetini yakar.Zenginin başını para derde sokar;fakirin dilini zenginin parası yorar.Amir,sadece alacağı rütbeye bakar;memur gece gündüz maaşını sayıklar.Evli,karı ve çocuklardan kan ağlar;bekar ise,kadın hayaliyle yanar.İhtiyarlar ölmek istemez,dinç görünmek için çare arar;gençler hayattan tat alacağım diye haramlara dalar.Tüccarın derdi paradır,en ucuz fiyata şerefini satar;sanatkar,milleti eğlendireceğim diye insanlıktan çıkar.Siyasiler menfaatlerini korumak için sinsice pilanlar yapar:halk onların yalanlarına alkış tutar.Bu saydıklarımız,bir toplumun ekseriyetinde gözüken bir hal ise,durum hiç de iç açıcı değildir.Bütün bunlar insanın kalbini öldüren birer manevi hastalıktır.

      iLAÇ

       Şimdi düşünelim,hemen herkesin bir derece bulaştığı bu hastalıklara kim teşhis koyacak ve tedaviyi hangi tabib uyguluyacak.Yoksa,hastalık çok ama ilaç yok mu diyeceğiz.Bu derin yaraların tedavisi doktor,sosyolog,psikolog,filozof ve şaiirlerin işi değil,Peygamberlerin işidir.Allah'u Teala insanlığı bu tür hastalıklardan kurtarmak ve nefislerini terbiye için Peygamberler göndermiştir.Yetki ve ialacı onlara vermiştir.Hz.Resulullah'tan(a.s.)sonra bu ilacı onun gerçek varisleri,Rabbani alimler,kamil mürşidler sunmaktadır.İnsanlık veraset yoluyla Hz.Peygamberden gelen bu ilaca muhtaçtır.Çünkü Allah'u Teala,onu bütün alem için rahmet kılmıştır.İnsanlığın bu rahmetten başka ilacı yoktur.İnkara ve direnmeye gerek yoktur.Canlar feda edilerek arifler tarafından günümüze kadar taşınan bu rahmete,muhabbetullaha ve ilahi edebe dönmekten başka çıkar yol gözükmüyor.Doğunun felsefesi,batının tekniği insanlık için rahmet olamadı.Olacağa da benzemiyor.Felsefe ile maddenin insanı ihya edeceğini kim söyleyebilir ?Bir inat ve taassupla söylense bile,doğruluğunu kim isbap edebilir ?

   Bir asırdır insanlığın gündeminde mide ve menfaat vardı;bundan sonra gönül ve sevgi olacaktır.Öyle gözüküyor ki gerçekten gönül ehli olanlar,insanlığın gönlünü ve gündemini dolduracaktır.Bugün dünya,kan kusan zalimlere ve firavunlara değil,sevgi sunan Yunus Emre'ler ve Mevlana meşreplere muhtaçtır.           Şunu söyleyelim:Para,şan,şöhret,şehvet,servet hiçbirimize şifa olmayacak ve onlarla kimsenin ızdırabı dinmeyecektir.Bizler mecburen başka bir huzur kaynağı arayacağız.İşte o huzur,kalbin Yüce Yaratıcıya verilmesi ve Onun her şetden çok sevilmesidir.Bu ise Hz.Kur'an "tezkiye"diyor.(Şems/9)ve bunun yolunun "zikir"olduğunu belirtiyor(Ra'd/28).Bu temizlik rahmet ve nur ile olmaktadır.Bir arifin irşad dairesine giren kimse,bu nurdan ve rahmetten bolca nasiplenir ve edeplenir.

    TEDAVi-SONUC

     Bu nur,rahmet ve feyiz deryasına adım atan alim,tevazuya bürünür,kibrini temizler,halis amele yönelir.ilim amele,amel hikmete çevrilir.Cahil önündeki mürşidine bakarak edeplenir;ibadete yönelir,yerince susmasını ve gereğince konuşmasını öğrenir.Zikre başlayan zenginin önce gönlü,sonra eli açılır.Mala değil Allah'a güvenir,şükre yönelir,sevgiyle malından başkasına verir.Fakir,sevgi ile zengin olur,sabra alışır,kanaatı tercih eder.Evli kimse,mürşidine bakarak hak korumayı,gönül almayı öğrenir.Nefsi için eşinin hatırını yıkmaz,çocukları kırmaz,komşulara kızmaz.Bekar kimse,Allah için mürşidine olan bağlılık ve sevgiyle edeplenir.Kalbi kuvvetlenir,ibadetlerini secerek yerine getirir,dengesini kaybetmez;iffetini muhafaza eder.    Ariflerle yakın olan onların işaretleriyle adım atan idareciler,ilahi desteğe mahzar olurlar;yanılmaları az olur.Ahireti unutmazlar,ölüme hazır olmayı öğrenirler.Halka hizmeti ibadet bilirler,onlara karşı şevkatli davranırlar.

   Kalbine Allah sevgisi hakim olan ve irfan nuru inen devlet adamı,adil olur;hadini bilir,hukuku korur.Yalan konuşmaz,nefsini kayırmaz,insanlar arasında ayrım yapmaz.

   Ariflerin meclisinde ilahi aşk ve edep öğrenen sanatkar,inkar çukuruna düşmez,maddeyi baş üstüne koyup manayı kenara itmez.Tefekkürü derin olur,ince düşünür;insan ve eşyadaki gizli sanatı okur,haz alır.Zikrin tadına varır;namazsız duramaz,daralır.

   Kısaca ariflerden nur ve edep tahsil eden kimse,az da olsa Allah'u Teala'yı tanımanın ve sevmenin zevkine varır.Bu irfan ve sevgi,onun kalbine ilasç olur.insan insanlığı bulur,her derdi onunla halleder.

   USUL

       Ancak,bu ilacın fayda vermesi için arifler şu şartların yerine getirilmesini gerekli görüyorlar:                     Hasta hastalığını kabul edecek ve bu hastalığın bir ilacı bulunduğunu bilecek.Hasta,kendisini tedavi edecek mütehassıs bir doktora gidecek ve ona güvenip teslim olacak.Hasta,doktor tarafından verilen reçeteyi,gereğince uyguluyacak.

    Her kim böyle davranırsa,ona tasavvuf terbiyesi fayda verir.Bu kimse derdine derman bulur.yoksa,tenkid,şüphe,itiraz,acaba,neden ve niçin içinde bocalayıp durur.

*   *    *   *   *   *   *   *    *   *

TASAVVUF DiNiN NERESiNDE?

Tasavvuf,dini ayrı bir neşe içinde tatbik ve takdimi hedeflemiştir.Bunun için en büyük sermayesi ilahi muhabbettir.

    Çokları şu soruyu soruyorlar:"Allah'u Teala bütün insanlığa din olarak islam'ı seçti ve Peygamberi Hz.Muhammed(a.s.)ile bu dini tebliğ etti.Din,Kitap ve Sünnet ile tamamlandı.Allah'u Teala,bu dinden başka bir yol arayanın ortaya koyduğunu kabul etmeyeceğini ve o kimsenin ahirette perişan olacağını bildirdi.Hal bu iken,İslam aleminde tasavvufi ekol olarak ortaya çıkan bir çok yollar görüyoruz.Bunlar neyin nesidir ve kimin sesidir?İnsanları neye çağırırlar ve neden ayrı bir adla anılırlar?Bunlar yeni bir din midir,yoksa eski bir hurafe midir?"Soru sahibinin İslam hakkındaki sözlerine aynen katılıyoruz.Elbette insanlar tarafından İslam'ın dışında din yerine konulacak bütün modeller ve fikirler,Allah katında kabul edilmeyecektir.Ve başında Hz.Resulullah'ın(a.s.)bulunmadığı  hiç bir yol,yolcuları Allah'a ulaştırmayacaktır.İlahi rıza ve edebin dışındaki bütün yaşantılar,insanlığın dünyada ve ahirette yüzünü güldürmeyecektir.

    Evet hak din tamamlanmış ve tebliğ edilmiştir.Bundan sonra bütün müctehid,mürşid,mücahid ve müslümanlara kalan ise,bu dini Allah'ın muradına uygun olarak anlamak,yaşamak ve yaymaktır.

    İşte dinin hakkıyla anlaşılması ve gereğince yaşanması için fakihler dinin fıkıh alanında,müfessirler tefsir meydanında,muhaddisler hadis sahasında,diğer alimler de kendi branşlarında derinleşerek İslam ilimlerini ihyaya ve yaymaya çalıştılar.Tasavvuf büyükleri ise bu ilimlerin özüne ve en önemlisine el attılar:önce kalbe ve kalple ilgili ilimlere yöneldiler.Çünkü Resulullah(a.s.)Efendimiz,işin esasını kalbe bağlıyor ve bunu en veciz ifadelerle:"Dikkat edin!insan vücudunda öyle bir parça vardır ki,o iyi olursa bütün vücut iyilik üzere hareket eder;o bozulursa,bütün vücut fesada gider."(Buhari,Müslim,İbnu Mace)şeklinde dile getiriyordu.Cenab-ı Hakk ise:"Dikkat edin!Kalpler ancak Allah'ın zikriyle huzur bulur"(Ra'd/13-28)uyarısıyla dikkatleri yine kalbe çeviriyordu.Bunun için tasavvuf büyükleri diğer ilimlerden yeterince elde ettikten sonra,tefsirde,fıkıh kitaplarında ve hadis şerhlerinde anlatılan dinin hükümlerini ve edeplerini ihlasla uygulamaya koyuldular.      İlmi amele,ameli hikmete,hikmeti ilahi  muhabbete çevirmek için çalıştılar.Dinin edebiyatıyla değil,edebiyle uğraştılar.Zikrin üzerinde çok durdular.Onu hayatın her safhasına yaymaya çalıştılar.Bunda  -Allah'ın izniyle- mıvaffak da oldular.Böylece din,kamil Mü'minler ve hakiki mürşidler tarafından bütün hakikatıyla yaşanarak,insanların önünde en güzel şekliyle temsil ve tatbik edildi.

     TASAVVUF NEYİ AMAÇLIYOR?

  Tasavvuf,dini ayrı bir neşe içinde tatbik ve takdimi hedeflemiştir.Bunun için en büyük sermayesi ialhi muhabbettir     Tasavvuf terbiyesi muhabbet,ihlas ve teslimiyete dayanır.İlahi aşk ne edep olmadan bu yolda muvaffak olunamaz.Tasavvuf kalp ayağı ile yol alır.Kalp temizlenmeden maneviyatın tadına varılamaz.Kalplerin tabibleri olarak tanıtabileceğimiz kamil mürşidler,amelde dört hak mezhepten birisine mensubturlar.İtikat olarak,Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat çizgisinde ve sırat-ı müstakim caddesindedirler.Manevi terbiye işine gelince arifler,bu konuda değişik metod ve farklı meşrebleri tercih ettiler.Kalbin manevi hastalıklarından dünya muhabbetinden ve nefsin esaretinden kurtulması için Kur'an ve Sünnetin tarif ettiği usülleri,tasvip ettiği prensipleri,teşvik ettiği edepleri ortaya çıkardılar.Yine Kur'an ve Sünnetin işaretlerinden yola çıkarak,bir takım metodlar geliştirdiler.Bu terbiyenin bizzat talim edildiği yerler ve müesseseler inşa ettiler.Terbiye yollarını ve hallerini ifade eden bir takım özel tabir ve terimler kullandılar.Böylece,dinin diğer ilimlerde olduğu gibi,manevi tezkiye ve terbiye alanında da bir çok yollar ortaya çıktı.Bütün bu yollarla varılmak istenen nokta,kalbin ıslahı ve dinin gerçek manasıyla yaşanmasıdır.Çünkü Allah Resulu'nün(a.s.)en birinci vazifesi kalbi küfür,şirk,isyan ve gefletten arındırıp,insanı ihlas derecesinde kulluğa ulaştırmaktır.Tasavvufun üstlendiği ve hedeflediği de budur.İmam Rabbani(k.s.)tasavvuf terbiyesinin bu hedefini şöyle ifade etmiştir.

  "Tasavuf ve hakikat menzillerini aşıp geçmekten maksat;rıza makamı için gerekli olan ihlasıntahsilidir,başka bir şey değildir." "Bu yola girmekten maksat,hakiki imana ulaşıp,ilahi emir ve hükümleri muhabbetle uygulamaktır."

  ORTAYA KONAN NEDİR ?

Tasavvuf,dinimizin kabul etmediği hiç bir şeyi ortaya koyamaz ve insana dinin istemediği yeni mükellefiyet getiremez,getirmemiştir de.Onun istediği şeyler dinimizce ya farz,ya vacip,ya sünnet,ya müstehab,ya mendub ya da mübah kılınan bir ameldir.Hz.Peygamber'in(a.s.)gerçek varisi kamil mürşidlerin müridlerinden istediği her şey,Kur'an ve Sünnettin ya açık ifadelerine,ya delalet ve işaretlerine ve yahut islam'ın ruhuna uymak zorundadır.Onların,insanın terbiyesi ve terakkisi için ortaya koydukları uygulamaların bir çoğu da"Kim islam'da güzel bir çığır açarsa,kendisinden sonra o güzel şeyle amel edenlerin sevabının bir misli de ona yazılır.Amel edenlerin sevaplarından da bir noksanlaşma olmaz."(Müslim,Nesai,İbni Mace)hadis-i şerifiyle anlatılan"güzel çığır"içine girmektedir.Kur'an ve Sünnet çizgisinde giden tasavvuf incelendiğinde,bunun böyle olduğu görülecektir.

   Mürşid,müridine sadece Allah'u Teala'nın ve Resulullah'ın emirlerini hatırlatıp,onları ihlasla yapmasına yardımcı olur.Tasavvufun terbiye alanında kullanığı kendine has tabirlere takılıp,"seyru sulük"adı altında yapılan bu işlerin dinimizin istediği şeylerin dışında olduğu düşünülmemelidir.Çünkü bunların her biri isim olarak bulunmasada asıl olarak dinin hükümleri içinde mevcuttur.Şöyle ki:Tasavvufta "vird","hatme"gibi isimlerle anılan ve "veliliğin diploması"olarak tanımlanan zikir,esası itibarıyla Kur'an'da şekli belirtilmeden umumi bir emirle her mü'mine farz kılınmıştır.Ancak tasavvufta bunun hususi şekilleri tesbit edilmiştir.

  Mürşidlerin üzerinde çok durduğu"rabıta",her mükelleften istenen"eşyayı tefekkür"ün bir çeşididir.Rabıtada tefekkür edilecek zat,yeryüzünde Allah'ın halifesi olan kamil bir kimsedir.Bu haliyle mürşid,mevcut varlıkların içinde en mükemmel tecellilere mazhar olacak bir makamdadır.Kendisine yüksek seviyede ilahi nur ve edep mevcuttur.Müridin yapacağı iş,o nura kalbi bağlayıp nasiplenmek ve ondaki tecelli ile edeplenmektir.Kamil insandaki nura ve tecelliye gözünü açamayan kimsenin,diğer eşyadan bir şey anlaması oldukça zordur.Bunun için rabıta,tasavvufun temel esasları arasında sayılmıştır.

  Her müridden beklenen"teslimiyet",dinimizin imama itaat emrinden başka bir şey değildir.                       Tasavvuf terbiyesinin temeli olan"tevbe",Peygamberler dahil,herkezden istenen bir farzdır.

Tasavvuf yoluna girerken şeyhe"intisap etme" "inabe"ve "el tutma"ameli,Kur'an ve Sünnette teşvik edilen bey'atın aynısıdır.

  Tasavufun temeli kabul edilen ve her işte istenen "edep",en güzeliyle Hz.Resulullah'ın(a.s.)ahlakıdır.           Sadık müridliğin başlangıcı sayılan"fena fi'l-ihvan (kardeşlerini nefsi gibi sevme)"vazifesi,kamil mü'min olmanın şartıdır.

  Mürşidini nefsinden çok sevme diye tarif edilen "fena fi'ş-şeyh"hali,Allah yolunda rehber olan zatın Allah için sevilmesinden ibarettir.Bu sevgi,Peygamber varisi kamil mürşitte isbat edildikten sonra,bir üst dereceye intikal eder.Bundan sonra mürid,Hz.Resulullah'ı (a.s.)her şeyden çok sevme derecesine ulaşır.Kamil mü'min olmak için bu sevgi şarttır.Bu sevgi derecesine tasavvufta "fena fi'r-Rasul" ismi verilir.Bu sevgi ve edebin zirvesi,kalbin tamamen Allah sevgisiyle dolması ve her şeyin Allah rızası için yapılmasıdır.Ehl-i tasavvuf bu hali "fena fillah"ve"beka billah"tabiriyle ifade etmişlerdir.Bu hal,hadis-i şerifte "ihsan hali"olarak tanıtılmıştır.

  Tasavvufta nafile ibadetlerden üstün sayılan"hizmet",Allah yolunda mal ve can ile yapılması istenen cihadın ta kendisidir.Kısaca,kamil mürşid sadık müridinden her ne istemişse o amel,Allah Teala'nın kulundan istediği ve kendisine sevap vaad ettiği bir ameldir.

  Kur'an ve sünnettin hizmetcisi olan tasavvuf,imamın inkişafını,dinin ihlasla yaşanması ve bütün mü'minlerin Allah sevgisi etrafında kaynaşmasını hedefe almış nurlu ve kutlu bir terbiye yoludur.O,her şeyi ile Allah'ın rahmetini,Ra,sulullah'ın edebini ve dinin güzelliğini isbat eder.

  Bu arada şöyle bir itirazla karşılaşabiliriz:"Anlatılan ölçülerdeki tasavvufa girmesek de fikir olarak bir diyeceğimiz yok.Ancakbize göre bunlar daha çok tarihte kalmış şeylerdir.Günümüzde tasavvuf adı altında öyle karanlık işler çevirenleri duyduk ve gördük ki,yaptıkları değil takvaya,en zayıf fetvaya bile uymuyor.Bunlara ne demelidir?"

  Evet,tasavvufun adını kullanarak din dışı işlere girenler ve insanları dininden edenler tarihte olmuştur,günümüzde de olabilir.Bu kimseler konumuz dışındadır.Çünkü onlar,Sırat-ı Müstakim caddesinde değillerdir..Onların fesat ve fitnesiyle temiz tasavvuf mahkum edilemez.Sayte şeyhlerin şeytanlıkları,kamil mürşidlerin güzelliğini perdeleyemez.Aksine onlardaki güzel halin ve yüksek kemalin görülmesine sebep olur.Karanlık olmazsa,aydınlığın kıymeti bilinemez.

  Onlara denecek tek şey şudur:"Ey Allah'ın temiz dini ile alay edenler'Samimi olarak tevbe edin,kalbinizle ve amelinizle Allah'a yönelin.Yoksa Allah sizden intikamını alır dünya ve ahirette yüzünüz kararır.Bilin ki,güzel din temiz vicdanlar sizi kabul etmiyor."

Herkezin gizli-açık bütün halini en iyi bilen Allah,hesap görücü olarak yeter.Hamdolsun O'na...

***********************************

Allah c.c.nasip ederse devam edeceğimiz konular:Sohbetle İrşad,Nazarla tedavi-Allah ile kul arasına girenler-Tasavvufta rabıta-Bu devirde tasavvuf-Mürşidin görevi nedir?-Ve sizlerden gelen mailler doğrultusunda değineceğimiz konular.

Allah için sevenlere selam olsun.

Gül veren elde gül kokusu kalır.