Alemlerin Rabbi Yüce Allah'a hamd ü senalar,peygamberler efendisi,reisi efendimiz Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v.)ve onun alü ashabına salat ve selam olsun.

Kıymetli Dergah dostları;Dergah dergisi sürekli güncellenerek değişik konularla sizlere hizmet etmeye devam edecektir.Sizlerden gelen talepleride dikkate alarak Cenabı Hakk'ın izin verdiği sürece Dergah dergimizi,sanal bir dergi olarak devam ettirmeyi düşünüyoruz.Allah c.c.muvaffak eder inşaallah.

Dergah Dergimizin ilk konusunu SÜNNET:

Sünnet:Farz ibadetlerinin dışında,Peygamber Efendimizin yapmayı adet edindiği ibadetler anlamında kullanılır.Fıkıhta,ister ibadet,ister muamelat konularıyla ilgili olsun,mendup sayılan bütün davranışlar hakkında sünnet terimi kullanılır.Fıkıh usulünde sünnet,Hazreti Peygamberin Kur'an dışında,müslümanlara örnek olan söz,fiil ve kabulleri veya takrizleri anlamına gelir.  Peygamberimizin duyduğu veya gördüğü bazı söz ve işleri olumsuz karşılamadığını gösteren sessizliği veya sükutu"takrir" kelimesiyle belirtilmiştir.İslam hukukunun Kur'an'dan sonra ikinci kaynağı,Resulullah'ın söz,fiil ve takrirlerini aksettiren Sünnettir.Sünnet,Hazret-i Peygamber'in Kur'an hükümlerini nasıl uyguladığını,İslam cemaatını bu esaslara göre nasıl oluşturduğunu,nasıl bu camiayı ve cemaatı devlet haline getirerek çeşitli milletleri bu devletin hakimiyeti altında idare ettiğini ve devletler arası ilişkileri açıklar.Sünnet bu itibarla bir tatbikat ve muamelat kaynağıdır.Sünnet,Kur'an'ı tefsir etmiş,tatbikatını göstermiş,ayetlerin temas ettiği bir takım hükümler koymuş ve bu hükümlerin unutulmamasını,bunlara yapışılmasını ümmetine öğütlemiştir.Bu tefsir,tatbikat ve hüküm koyma bakımından İslam hukukunun bağlayıcı kaynağıdır.Peygamberin sözler,anlam bakımından vahitdir.Kur'an-ı Kerim'de konu ile ilgili olarak şöyle buyurulur;"O,kendiliğinden konuşmamaktadır.O'nun konuşması ancak indirilen bir vahiy iledir."(En Necm,3-4)

  Kelimenin kapsamında yer alan Sünnet-i Müekkede deyimi ise kuvvetli sünnet anlamına gelir.Hazreti Peygamberin devamlı olarak yerine getirip nadir olarak terkettiği ibadetleri belirtir.Sabah ve öğlen namazlarının sünnetleri böyledir.Sünnet-i Gayri Müekkede deyimi de,devamlı olarak değil de bazen işlenmiş sünnetlerdir.Bu sünnetleri işlemekle sevap ve Peygamber Efendimizin şefaatine nail olma nasibi vardır.Yatsı namazı ile ikindi namazları sünnetleri böyledir.                                   

  Amr b.Avf(r.a.)'dan rivayet edildiğine göre Resulullah(s.a.v.)Bilal b.Harise bir gün şöyle buyurmuştur:"Bil ya Bilal".Dedi ki:Ya Resulullah neyi bileyim?buyurduki:Bil ki her kim benden sonra terkedilen bir sünnetimi ihya ederse o sünnetle daha sonra amel edenlerin sevabı gibi sevap alır.Onlardan da bir sevap eksilmediği halde.(yani ondan sonra amel edenlerin sevabı eksilmelsizin o adama da aynısı verilir).Her kim ki Allah (c.c.)ve Resulunün razı olmadığı bir bid'atı delale(yani sapık bid'at)ortaya çıkarırsa(dinde olmayan kötü bir şey sokarsa) onada o bidatle amel edenlerin günahı gibi günah verilir.O sonradan işleyenlerin günahından da bir şey eksilmez.(Tirmizi,İbn Mace)

İbn Abbas(r.a.)'dan rivayete göre Resulullah(s.a.v.)şöyle buyurmuştur:Ümmetimin fesada düştüğü(bozulduğu)bir zamanda kim benim bir sünnetime sarılırsa işte ona 100 şehit sevabı vardır.(Beyhaki,Taberani)

SÜNNET NASIL ANLAŞILMALI?

  Birkaç sünnet sayınız denildiğinde ise;sakal bırakmak,sarık sarmak,beyaz giyinmek,güzel koku,gümüş yüzük,misvak kullanmak..gibi giyim,adap ve yiyeceklerle ilgili müstehaplar sayılır.Peki bizler,halkın sünnet olarak anlayıp uyguladıkları şeylerle,Resulullah'ın(a.s.)kurmuş olduğu saadet toplumunu kurabilirmiyiz?

  Kur'an'ı sabit noktada tutan,Allah'ın muradına uygun yaşanmayı sağlayan Sünnet'in ta kendisidir.Günümüzde yoğun bir şekilde yaşadığımız,hadisleri ve dolayısıyla sünneti reddetme,düşüncesinin terihine baktığımızda,müslümanların bu fitneyle ilk defa günümüzde karşılaşmadıklarını görürüz.Allah Rasulü bunu haber vererek şöyle buyurmuştur:"Bilin ki bana Kur'an ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir.Tok bir şekilde koltuğuna kurulmuş olan bazı kimselerin'sadece bu Kur'an'a sarılın,Kur'an'ın helal dediğini helal,haram dediğini haram haram kabul edin'diyeceği zaman yakındır.Bilin ki,Allah'ın Rasulü'nün haram kıldıkları da Allah'ın haram kıldıkları gibidir."(Ebu Davud,Tirmizi,İbn-i Mace)Rasulullah'ın(a.s.)haber verdiği,Sünnet'e gerek olmadığı ve sadece Kur'an'la yetinme düşüncesinin öncüsü niteliğinde değerlenrilebilecek hususun,tabiun(sahabeden sonraki nesil)döneminde gerçekleştiğini görüyoruz.Sahabeden İmran Husayn(r.a.),bir yerde şefaatden bahseder.Orada bulunanlardan biri"Ey Ebu Nuceyd,sizler bize bazı hadisler söylüyorsunuz,ama biz Kur'an'da onların aslını bulamıyoruz!"diye karşılık verir.Bunun üzerine İmran b. Husayn(r.a.)kızar ve adama:"Sen Kur'an okudun mu?"diye sorar.Adam:"evet"deyince,"peki Kur'an'da öğle namazının dört rekat olduğunu ve kıraatının alçak sesle yapılacağını bulabilirmisin?"Daha sonra namaz,zekat ve benzeri hususları sayar ve o şahsa "sen bunların tafsilatını Kur'an'da bulabilirmisin?Bulamazsın,çünkü Allah'ın Kitabı bu konulara kısa ve genel değinmiştir.Bunların ayrıntısını Sünnet vermiştir."der(Şatibi)Tabiin büyüklerinden Mutarrif b.Abdullah'a(r.a.)birisi;"Bize Kur'an'dan başka bir şeyden bahsetme!"dedi,o da cevaben"Allah biliyor ki biz,Kur'an'ın yerine geçecek başka bir şey istemiyoruz.Biz,Kur'an'ı bizden iyi bilenin Sünneti peşindeyiz"demiştir.(Şatıbi)

  Allah Teala kendisine nasıl kulluk yapacağımızı,içimizden seçmiş olduğu elçiye bakarak anlamamız ve hayata geçirmemizi bizlerden istiyor."Andolsun ki,Rasulullah(a.s.),sizler için güzel bir örnektir."(Azhab/21)Rabbimizin bizden istediği kulluk görevini,Rasulullah(a.s.)'ın sünnetine bakarak yerine getirmekle yükümlüyüz.Diğer bir ifade ile Cenab-ı Hak,Rasulünün sünnetine uymayı,hem Allah'ı sevmenin hem de Allah tarafından sevilmenin alameti ve günahların bağışlanmasına bie vesile sayıyor:"(Ey Habibim)De ki:Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki,Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın."(Al-i İmran/31)       Biz müslümanlar."La ilahe illahlah / Allah'tan başka ilah yoktur"cümlesinden  sonra hemen "Muhammedun Rasulullah / Muhammed Allah'ın elçisidir"cümlesini de zikrederiz.Bu cümle İslam'a girişin anahtarı,onun beş temel direğinden biridir.Acaba neden?Evet Allah birdir ve O'ndan başka hiç bir ilah yoktur.Ama bu bilginin ve ifadenin,kısaca Tevhidin kaynağı Muhammed(a.s.)'dir.Zira en mükemmel din,ancak onu öğretecek bir üstad,bir rehber olduğu zaman gerçek manasıyla hayata geçebilir.Peygamberimiz de,bir hadislerinde peygamber sevgisinin kişinin imanıyla doğrudan ilgili olduğunu belirterek şöyle buyurur:"Beni ananızdan,babanızdan,çoluk-çocuğunuzdan ve herkezden çok sevmedikçe iman etmiş olmazsınız."(Buhari,Müslim)Hiç bir konuda Allah ile Peygamberin arasını ayırmak asla mümkün değildir.Buna cüret edenlerin kimler olduğuna ve onları nasıl bir akibetin beklediğine bakalım:"Allah'ı ve peygamberleri inkar edenler ve Allah ile peygamberleri bir birinden ayırmak isteyip'bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız'diyenler ve böylece iman ile küfür arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu;işte gerçekten kafirler bunlardır.Ve biz kafirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır."(Nisa/151-152)

   Allah Teala,Rasulüne itaatı farz kıldığı gibi O'nun verdiği hükümlere muhalefeti sapıklık olarak nitelenmiştirdir:"Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman,inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur.Her kim Allah ve Rasulüne karşı gelirse,apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."(Azhab/36)Ayetin devamında,sadece Rasulullah(a.s.)hükmünü kabul etmenin yeterli olmadığı,bu hükmün gönülde hiç bir sıkıntı,en küçük bir tereddüt dahi bulunmadan yürekten benimsenmesi gerektiği ifade edilmektedir."Hayır,Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp,sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın onu tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar."(Nisa/65)Elbette"Rasulullah'ı hakem kılmak",hayatında bizzat O'na müracatı,vefatından sonra da O'nun sünnetine başvurmayı gerekli kılar.

  Yukarıdaki ifadelerden,sünnetin çoğu müslümanların anladıklarından farklı olduğu göze çarpar.Onlar,ilmihal kitaplarında"müstehap"tabir edilenleri sünnet olarak anlamaktadır.Birkaç sünnet sayınız denildiğinde ise;sakal bırakmak,sarık sarmak,beyaz giyinmek,güzel koku,gümüş yüzük,misvak kullanmak...gibi giyim,adap ve yiyeceklerle ilgili müstehaplar sayılır.Peki bizler,halkın sünnet olarak anlayıp uyguladıkları şeylerle,Rasulullah'ın(a.s.)kurmuş olduğu saadet hayatını kurabilirmiyiz?Bu soruya olumlu cevap vermek mümkün görünmüyor.Oysa Sünnet,merkezinde Allah'ın Kütabı olan bir dünya görüşü ve hayat tarzıdır.Sünnet bir bütündür;sadece ferdi hayatta sünneti yaşamakla veya sosyal hayatta sünneti yaşamakla sünnet yaşanmız olmaz,ikisindede yaşanması gerekir.

  Sünnetin temelindeki hayat tarzı bizim iman/itikad dediğimiz şeydir.Rasulullah'ın(a.s.)hayattaki gayesi,ona verdiği anlam ne ise,biz müslümanlarınki de öyle olmalıdır.Bizler her şeyden önce O'nun gönül ve iman dünyasını örnek almalıyız.O'nun tevhid anlayışı,nefsi ve geçici maddi arzulara değer vermeyişi,Allah'ın üstünde bir otorite kabul etmeyişi,kulluk şuuru,kader ve tevekkül anlayışı vazgeçilmez dayanağımız olmalıdır. Bundan sonra sünnetin ibadet boyutu gelir.İbadet,aslında kişinin imanıyla yakından ilgilidir.Rasul-i Ekrem'in sünneti incelendiğinde,ibadetlerindeki şekli yönün yanında,aynı derecede deruni yönün de hakim olduğunu görürüz.O'nun(a.s.)hayatında ibadet,sadece belli zamanlarda yapılan görevler değil,hayatın her anını kuşatan bir şuur ve bilinç halidir.Yüce Kitabımız da zaten yaratılış gayesinin ibadet/kulluk olduğunu bizlere hatırlatır.Müslümanlar da dar manada ibadetlerinde,geniş manada bütün davranışlarında Rasul-i Ekrem'i (a.s.)örnek alarak bu kulluk şuuru içinde olmalı;ihlas,huşu,huzur,ihsan,şükür,hamd,marifetullah gibi kulluğun özünü oluşturan hususlarda O'na benzemeye çalışmalıdırlar.

  Sünnetin üçüncü boyutu,kişinin diğer insanlara ve eşyayla ilişkilerini ihtiva eden eden sosyal yönüdür.Temel eserlerde muamelat,ahlak ve adap terimleriyle ifadeedilir.Rasul-iEkrem'in(a.s.)hukuk,iktisat,ahlak,eğitim,aile hayatı ile uygulamaları sünnetin bu yönünü oluşturur.Bütün bunları Rasulullah(a.s.)uygulamalı olarak en güzel şekilde göstermiştir.Bunlarla toplumda sosyal adalet sağlanır,ahlak esaslarıyla ruh-beden bütünlüğü sağlanır,eğitim anlayışıyla insan-i kamil yetişir.

Allah'ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun

  MeCo